♥️ Sana Musallat Olan Cinden Kurtulabilecek Misin

Oexk2. Haberler > Hakikat Sandığımızdan Daha Korkunçtu! Cin Musallatı Yaşadığım Evin ve Teyzelerin Akıbeti - 2256 Merhabalar herkese. Daha önce başımdan geçen cin musallatı olayını Onedio'da paylaşmıştım. Bu kadar ilgi göreceğini asla tahmin edemeyerek yazdığım içeriğimden sonra pek çok destek ve tavsiye mesajı aldım. Aynı zamanda benzer deneyimlerini paylaşan insanlar da oldu; yalnız olmadığımı hissettirdiler. Çok teşekkür ve evin akıbeti konusunda da pek çok soru geldi. Anlatmak da boynumun borcu oldu. Her ne kadar anlatmaktan dahi korksam da... Anlattığım sadece kendi hikayemdi... Oysa bu olayların kökleri çok daha derindeydi. O evin ve ev halkının başına gelenleri anlatmak için önce ben o evi terk ettikten sonra yaşananları anlatmam lazım. Ardından ise geçmişe, çok geçmişe gideceğiz. Çünkü bu hikaye başladığında, biz daha yoktuk bile!Hikayemize bu defa pek çok yeni isim katılacak. O yüzden kafaların karışmaması adına teyzelerimizden bu defa isimleriyle bahsedeceğim. Lakin bu isimler, elbette ki kendi isimleri değil. Evin sahibi olan teyzemizin adı; Ayşe, olsun. Onun kızı olan diğer teyzemiz ise Latife... Bir de oğulları Ahmet var. Son yaşanan olaylardan sonra o evden de, mahalleden de gitmem şart olmuştu... Ayşe ve Latife Teyze de buna anlayış gösterdiler elbette. Gözyaşı dolu bir vedalaşmadan sonra ilçe merkezinde, site içinde sıradan bir eve çıktım. Bir de kadın ev arkadaşı bulmuştum zaten. Yaşananların ardından 'normale' dönmeye çalışıyordum. Fakat bir gece telefonun beklenmedik bir şekilde çalmasıyla uyandım. Telefona doğru yürürken meraklı ve endişeliydim; lakin bir taraftan da duyacaklarımı sanki biliyordum... Telefona koşmak istesem de ayaklarım geri geri gidiyordu. Hani bilirsin ya, adın gibi bilirsin hani neler olacağını ama kabullenmek istemezsin... Öyle bir koşarak, yarı duraksayarak telefona vardım. Ahizeyi elime aldıktan sonra 'alo' demeden önce derin bir nefes almam biliyordum; Latife Teyze'nin sesi, titreyen, ağlamaklı sesi... "Yavrum" dedi, "Buraya gelmen lazım"... dedi ve durumu açıkladı. Zaten sadece bana 'gel' demeleri bile yeterdi ama durumun vahametini kavramam için anlattıklarını sadece dinlemem değil, bizzat gidip de görmem Teyze ölmek üzereydi ve asıl kötü haber bu bile Avcısı misali, kendi halime gülerek ve korkarak başa düşeni yaptım. Gecenin karanlığında yola çıktım. Apartmanın merdivenlerinden inerken, bu evime birkaç gün daha dönemeyeceğimi adım gibi iyi biliyordum. Ama 'ne olacaksa olsun' dedim. Ben artık korku eşiğimi aşmıştım. Hatta çevremin yakıştırmasıyla da birazcık 'deliydim'. En kötüyü görmüş en azından o zamanlar gördüğümü sanıyordum, bir kere onlara karşı 'kazanmış' ve yardım etmeye aldığım ve hala doğru düzgün kullanamadığım arabama atladım. Tam gaz o eski mahalleme doğru yola çıktım. Sokak lambaların aydınlatmaya çalıştığı mahalle karanlığa gömülmüş; ışığa yanan tek ev Ayşe ve Latife Teyzemin eviydi. Kapıya doğru yanaştığımda derin bir nefes aldım. Resmen ev bana 'evine hoş geldin' diyordu. Kısa süre içerisinde Latife Teyze kapıyı açtı. Ağzını tülbentinin kenarıyla kapatıyor -sanki ses çıkarmamaya çalışırcasına, dolu dolu gözlerini benden kaçırıyordu. Tek kelime dahi edemedi. Eliyle 'içeri gir' hareketi Teyze'nin beni bunca zaman sonra görünce öpücüklere boğacağına emindim oysa. Durum cidden vahimdi, diyorum ya... Tıkır tıkır yukarı çıktık. Ayşe Teyze'nin odasına...Latife Teyze, korkmasınlar diye torunlarına haber vermemişti. Oğlu ise bu tarz şeylere çok kızıyor, 'saçmalık' olduğunu düşünüyor ve hatta bu tarz işlerle uğraşıldığını duyunca kavga bile çıkarıyordu. Zaten uzun süredir ziyaret etmeyen bu aile fertlerine kıyasla, beni daha yakın görmüştü. E malum, tecrübeli olduğumu da bildiğinden... Ayşe Teyze, bildiğiniz gibi, yatalaktı. Lakin artık Alzheimer'ın son seviyelerine gelmiş, iyice bir deri bir kemik kalmış haldeydi. Lakin korkunç olan bu değildi... Korkunç olan, Ayşe Teyze'nin ağzından dökülen anlamadığımız bir dilde konuşuyor, adeta birilerini azarlıyor, belli ki bir şeyler istiyordu. Lakin hangi dilde olduğunu kesinlikle anlamıyorduk. Türkçe olarak ise sadece iki kelime dökülmüştü dudaklarından... 'Bırakmıyorlar, ölemiyorum'... ve bunları söylerken o agresif halinden eser kalmıyor, gözlerimizin içine bakarak yalvarırcasına Teyze bu işin bir 'musallat' olduğunu düşünüyordu; sırf yabancı bir dilde konuştuğu için değil. Çünkü evde geceleri kapı pencere çarpıyor, aynalar kırılıyor ve Latife Teyze'ye de 'görünüyorlardı'. Peki ben bu durumda ne yapabilirdim ki? Tüm yaşadıklarımızdan sonra son derece saçma ve komik bir şekilde Ayşe Teyze'nin 'Cin dilinde' konuşmaya başladığına ikna olmuştuk. Artık 'Cin dili' diye bir şey varsa! Bilgisizdik, elimiz kolumuz bağlıydı. Çaresizce bana daha önce yardımcı olan ve muska yazan hocayı aradık. 'Getirin' dedi, 'ben gelemem' dedi... Yatalak kadını elbette ki evden çıkaramazdık. Başka yollar arayacaktık. Hoca'dan başka bir hocanın numarasını aldık. Deli saçması işler yapıyorduk. O sırada ben de benimle aynı okulda öğretmenlik yapan ev arkadaşımı aradım ve ona "çok önemli bir işimin çıktığını" haber verecektim. Elbette ki cinci hocalarla uğraştığımı, teyzelerimi rahatsız eden bedensiz varlıkları kovuşturmaya geldiğimi vesaire söylemeyecektim. Ona bahaneler uydurmaya çalışırken, Ayşe Teyze yine o anlamadığımız sözcükleri haykırmaya başladı. İşte ne olduysa o an oldu! Teyzenin haykırışlarını telefondan duyan ev arkadaşım "aaa kim Rumca konuşuyor orada?! Neredesin ki sen?" dedi. İşte o an şaşkınlıktan adeta dilim tutuldu. Ev arkadaşıma 'kapamam lazım' dedim. Ayşe Teyze'nin yanına önce dinlemiştim bu hikayeleri... Zamanında bu ev bir Rum aileye aitmiş. Ama işte hem siyasi durumlar, hem de kişisel meseleler derken malı mülkü bırakıp terk etmişler buraları. Pek detaya girmemişlerdi. Peki Ayşe Teyze, nereden Rumca biliyordu?Latife Teyze şimdi oturup hikayenin boşluklarını, bilmediğim şeyleri anlatmak zorundaydı. Yıllar önce okunan bir lanet, geçmişe gömülen acılar, sahiplerini bulmaya çalışan hatıralar... Latife Teyze, eskiye, çok eskiye götürdü beni. Ayşe Teyze'nin bile küçücük bir bebek olduğu ve isminin henüz 'Ayşe' olmadığı o zamanlara...Bu ev, bir Rum ailesine ait. Ailenin babası ölmüş; abisi de pek belalı bir delikanlıymış. Bulaşmadığı sıkıntı kalmamış. Kan davası başlatmış adeta. E o dönemlerde siyasi durumlar da karışık tabi. Mübadeleler dönemi başlıyor. Aile tam göç edecekken, başlarındaki tek erkek olan abi bir cinayete kurban gitmiş. Abinin borçlarını tahsil etmek isteyenler ailenin kadınlarına rahatsızlık verirken; bir taraftan da abinin yaptıklarının intikamını almak isteyen kan davalıları ortaya çıkınca kadıncağızlar baya çaresiz sırada Ayşe Teyze henüz üç yaşlarında ve çok hasta. Ailenin bir miktar altını var, ama satsalar bile alacak insan yok; şehir işgal altında. Apar topar göç etmeye karar veriyorlar. Mahalledeki yakın dostları olan Türk aileden yardım alıyorlar, sözleşiyorlar Göç şartlarını kaldıramayacak durumda olan küçük ve hasta çocuklarını bir süreliğine onlara bırakacaklar, bir miktar altınlarını ve bu güzel evlerini de... Oraya gidip kendilerine yaşayacak bir yer bulduklarında da geri dönüp çocuğu ve altınları geri alacaklar. Çünkü ne çocuk, ne de altınlar göç yolunda güvende değil. Dehşet hikayeleri sürekli duyuluyor. Türk aile, zordaki bu çok sevdikleri kadıncağızlara seve seve yardım edeceklerini kadınları gözyaşları ve dualar içerisinde yola çıkıyorlar. Geride üç yaşında hasta bir bebek ve ailenin altınlarını; kendi evlerinde bırakarak. Ama içleri rahat, çünkü bu Türk aileye çok gidiş o gidiş... O aileden bir daha haber gelmiyor. Yunanistan'a vardılar mı, ev buldular mı, hiçbiri bilinmiyor. Aile de dönemin zorlu ortamında dışlanmaması için çocuğa 'Ayşe' ismini veriyor, kendi çocukları gibi büyütüyorlar. İşte Ayşe Teyzemizin hikayesi bu. Hayatı boyunca kim olduğunu bilmemiş... Belki hayal meyal hatırlıyorsa bile, bilmezden gelmiş... Lakin ölümüne yakın bilinçaltı dışarı çıkmaya başlayınca Rumca kelimeler dilinden dökülmeye başlamıştı öğrendim fakat ne yapacağımı hala bilmiyordum. Üniversite'den bir arkadaşım geldi aklıma. Az buçuk Yunan kültürüne ilgi duyan, meraklı, macerayı seven biriydi. Belki, dedim, o biraz yardımcı olabilir. Zaten okuldan sonra işsiz kalmış ve bizim şehrimize iki saat mesafedeki memleketine geri dönmüştü. Ertesi gün derhal onu aradım. Konu ilgisini çekti, zaten çok sıkılıyordu. Koştu geldi. Ayşe Teyze'nin söylediklerini çevirmek için bir sözlüğe, bir rehbere bile ihtiyaç duymadı... Çünkü Ayşe Teyze, mitolojik bir Yunan Tanrıçası olan Hekate'nin 'ilahilerinden' birini söylüyordu. 'Her yolda ben varım, köpekler benim emrimde, toprağın en dibindeyim' gibi sözler... Bunlar, mitolojiyle çokça ilgilenmiş ve hayatının bir döneminde rehberlik de yapmış olan bu arkadaşımın çok iyi bildiği sözlerdi. Hekate'nin karanlık büyülerin ve yeraltının Tanrıçası olduğunu da söylediğinde, bedenimdeki ürpermeyi hala bir Anadolu Tanrıçasıydı. Büyücüydü; yol gösterendi. Babalarından sonra abilerini de kaybeden ve tehdit altında kalan bu kadınlar; geride bıraktıkları küçük çocuklarını ve altınlarını koruması için Hekate geleneğinden bilinen eski büyülerden birini yer altı Tanrıçası olduğu için; bir gömü, bir kurban ve bir de koruyucu gerekiyordu... İşin kişisel ve kültürel geçmişini öğrenmiştik; lakin bu noktada tıkanıp kalmıştık. Evet, elimizde bilgiler var. Peki ne yapacağız? Bu noktada bir önceki gün telefonda konuştuğum hocadan aldığım numara aklıma geldi. Aradım. Bir nefeste anlattım bütün olayı. İslami bilgilerin ışığında, Hristiyan kadınların neredeyse bir asır önce yaptığı bir Pagan büyüsünü çözmeye çalışıyorduk resmen! Elimizdeki tek seçenek buydu! Delice, saçma... Ama ya ne yapacaktık? Ayşe Teyze hala yattığı yerden boş gözlerle o sözleri haykırıyor ve arada da Türkçe olarak yalvarıyordu 'bırakmıyorlar...' konuştuğum hoca, bizi yeniden arayacağını söyledi. Çaresizce bekledik. Bu arada arkadaşım hala mitolojik hikayelerle ilgili bilgilerini paylaşıyordu ki telefonum tekrar çaldı. Hoca, adres istiyordu. Yardımcı olmak için gelmişti. Biz beyaz sakallı yaşlıca bir dede beklerken; karşımızdaki hoca son derece dinç ve orta yaşlı bir adamdı. Yanında da iki tekinsiz tip vardı. Kısa süreli bir sohbetten sonra hocanın yanında defineci tipler getirdiğini fark ettik. Çıldırdık! Bizim gözümüz parada pulda değildi; acılar içinde kıvranan bu kadıncağızın derdine çözüm bulmak; evdeki uğursuzluğu, diğer varlıkları söküp atmaktı. Adamları evden kovmak üzere ayağa kalktığımda hoca beni kenara çekti ve; söz konusu gömüyü bulmadan büyüyü çözemeyeceğimizi ve bu defineci adamların bu işte birer profesyonel olduklarını -onların yardımı olmadan asla bu işi beceremeyeceğimizi söyledi. İkna olmamıştım. Latife Teyze'ye hemen oğlu Ahmet Abi'yi aramasını söyledim. Bunu duyan hoca çaresizce adamları geri gönderdi. Ahmet Abi ise telefonda barut gibi öfkeyle hiçbir yere gitmememizi, onu beklememizi emretti. Çaresizce bekledik. Ahmet Abi geldiğinde elbette ki şok olmuştu. Hiçbir şeye anlam veremiyordu. 'Babaannemin bu halde olduğunu neden söylemediniz?! Bu adam kim?! Ne büyüsü, ne gömüsü, ne saçmalıyorsunuz?!' gibi cümleler havada uçuştu. Hiç muhatap olmadım. Latife Teyze ise oğluna dert anlatmaya çalışıyordu. Çaresizce bu gerginliğin bitmesini bekliyordum. Ahmet Abi sesini yükselttikçe yükseltiyor, adeta kükrüyordu ki... aniden onun bile sesini bastıran bir haykırış doldurdu evi. Ayşe Teyze, yatalak olmasına rağmen, yatağında doğrulmuş ve adeta ateş saçan gözlerle yine Rumca konuşarak odanın yanındaki gömme dolabı gösteriyordu. Biz dehşet içinde sus pus kalmışken; maceracı arkadaşım atik bir şekilde ayağa fırladı ve dolabı açıp içini karıştırmaya başladı sandık vardı. Sandıkta Latife Teyze'nin bilmediği hiçbir şey yoktu. Tapular, senetler, kafa kağıtları; çoğu Osmanlıca zaten... Ama bir okumayı beceremediğimiz bir kafa kağıdının arkasındakiler, Hoca'nın dikkatini çekti. Eski yazıyı okuyabiliyordu. Üzerinde yazanları okuduktan sonra 'kalkın' dedi, 'gidiyoruz'...Sanki ortamda yeterince gizem yokmuş gibi, kimsenin bir açıklama yapmadan kendi kafasına göre iş yapmasından cidden bıkmıştım ama maceracı arkadaşım ve çaresiz Latife Teyzem o kadar hevesliydi ki, mecburen uyum sağladım. Ahmet Abi ise hepimizi arabasına doldurmuş, Hoca'nın direktiflerini izliyor ve bir taraftan da 'ne günlere kaldık ya?! Ne yapıyorum ben ya?! Beni düşürdüğünüz duruma bak yaaa!' diye söylenerek gaza abanıyordu. Latife Teyze'yi Ayşe Teyze'nin yanına bırakmıştık -fakat yola çıktığımız gibi bizi arayıp 'ne olur geri dönün, duvarlar titriyor' demişti. Hoca, 'bir şey olmayacak, bu işi kökten bitirmemiz lazım' deyince, mecbur yaşlı teyzeciğimizi kaderiyle baş başa bıraktık. Varacağımız yere yaklaştıkça hoca iyice transa girmiş gibi bir hale bürünmeye başladı. Terliyor, derin derin nefes alıyordu. 'Şuraya dön, şurayı geç' gibi direktifleri gözlerini açmadan veriyordu. Derken 'burada dur' dedi. Durduk, bir köy mezarlığının arkası gibiydi; ileride de ufacık bir köyün evlerinin çatıları görünüyordu zaten. Tin tin yürümeye başladık. Hoca, yanında Ahmet Abi, onların arkasında deli arkadaşım ve en arkada da ben...Hava neredeyse tamamen kararmak üzereydi. İyice ışığı kaybetmeden önce işimizi artık o iş her ne ise, hoca hariç hiçbirimiz bilmiyorduk halletmeliydik. Hoca 'işte burası...' diye başladığı cümlesini bitirmeye bile fırsat bulamamıştı ki simsiyah ve gerçekten çok büyük bir köpek son derece yavaş adımlarla ortaya çıktı. Ne taraftan gelmişti, bilmiyoruz. Karşımıza doğru yürüdü köpek, hocanın tam işaret ettiği yerde durdu. Çoban köpeği miydi, bilmiyoruz ama sıradan bir köpek olamayacak kadar büyük, sahipsiz olamayacak kadar da temizdi. Boynunda bir tasma da yoktu. Hepsinden de ilginci Sıradan köpekler gibi davranmıyor, ne kuyruk sallıyor ne havlıyor, ne de dilini dışarı çıkarıyordu. Adeta insan gibi bakışları vardı. Dimdik duruyor ve bize bakıyordu. Arkadaşım köpeğe doğru bir adım atmak istedi ki, köpek delicesine hırlamaya başladı. Hareket etmiyor ama hırlıyordu. Korkudan çıldıracak gibiydik. Hoca 'sakın kımıldamayın, bu koruyucu olarak verilmiş buraya' dedi. Salak arkadaşım da hemen 'Hekate'nin köpekleri vardır!' diye ekledi. Mantığın sesi ise 'Ahmet Abi'den geldi, eee şimdi ne yapacağız?'Hoca dualar okumaya başladı ve köpeğe doğru yavaşça yanaşmaya çalıştı. Köpek geri çekilmediği gibi hırlamasını daha da korkunçlaştırıyordu. Isırmıyor, kıpırdamıyor ama hırlıyordu. Hoca daha da yaklaşmıştı ki; işte o sırada deprem olmaya başladı. Daha doğrusu biz yaşanan bu şeyin deprem olduğunu düşündük o an. Yer resmen sallanıyordu. Ağaçların arasından hayvanlar hırladı; tuhaf görünümlü ve kafalarının aksi yönünde ilerleyen domuzlar, yerde sürünerek garip hareketler yapan tilkiler ve aniden ağaçların arasından tepemize intihar uçuşu yapan kuşlar... Aklımızı kaybetmek üzereydik! Yere çöktük; hoca dualarını artık haykırarak ediyordu. Ne tarafa hareket ettiğimizi göremiyorduk ki... Köpek hocaya saldırır gibi olunca Ahmet Abi araya girdi ve köpek Ahmet Abi'ye adeta itaat etti. Ortalık nasıl olduğunu anlayamadığımız bir şekilde sakinleşmişti. Ortada köpek harici hayvan falan yoktu. Hatta bunlar hiç yaşanmamıştı bile! Ahmet Abi, köpeğin ona adeta itaat edercesine yol verdiğini görünce hocanın dediği noktaya doğru ilerledi. Köpek, kendisi kazmaya başlamıştı. Ahmet Abi de onun yanında... Arabasındaki minik baltayı getiren arkadaşımdan aldı ve bir süre daha kazdılar. Sonuç olarak minicik, gerçekten çok küçük bir cisim çıktı ortaya. Üstünde üç düğüm olmuş ve mühürlenmiş bir ip parçası - saman rengi bir kumaşa sarılıydı. Ahmet Abi şaşkınlık içinde, gözleri dolu dolu, mührü kırarak düğümleri açtı ve ipi o cismin çevresinden o an aklımızı bir kere daha yerinden oynatacak gibi olduk; köpek aniden ortadan kaybolmuştu. Nasıl, bilmiyoruz fakat gözlerimizi Ahmet Abi'nin elindeki cisimden çektiğimizde, ortalıkta köpek möpek yoktu. Sinirlerimiz fazlasıyla bozulmuştu. Arabaya geri döndük. Hoca boşluğa bakıyor ve 'ben gerisini bilmem' diyordu. 'Bulduk işte, benden bu kadar, geri götürün beni' diye hayıflanıyordu. Ahmet Abi sinirleri bozulmuş, ağlıyor. Arkadaşım direksiyona geçmiş; ben de Ahmet Abi'nin yanında, elindeki kutuyu adeta bir dikiş kutusu gibi bir şey çıktı. Onun içinde de beş kuruş dahi etmeyecek bir kolye, gerdanlık, birkaç altın, birkaç yüzük, bir mektup ve düğümlenmiş iplikler vardı. İpliklerin sarılı olduğu horoz bacağına benzeyen şeyler ise çoktan anlaşılmaz haldeydi. Bu aslında bir lanet büyüsü değil; bir annenin, evladı için kurban vererek yaptığı bir koruma büyüsüydü. Eve döndüğümüzde hoca arabadan indi ve tek kelime etmeden terk etti bizi. Ahmet Abi, ben ve arkadaşım içeri girince Latife Teyze bize sitemkar gözlerle bakıyordu. Kendi yaşadıklarımızdan dolayı, onun yaşadıklarını da tahmin edebiliyorduk. Ahmet Abi, babaannesinin yanına oturdu, kolye ve yüzükleri zarifçe takmaya başladı yaşlı kadına. Bu sırada arkadaşım da mektubu okumaya çalışıyordu. Osmanlıca yazılmış bu mektubu, kuran kursundan öğrendiği yarım yamalak alfabe bilgisiyle çözmeye çalıştı ama sadece 'çok seviyorum, geri geleceğim, seni koruyacağım' gibi cümleleri anladığını yapacağımızı bilemez halde bekliyorduk ki; Ayşe Teyze çok derin bir nefes aldı. Gözlerini açıp hepimize gülümsedi, tekrar gözlerini kapadı ve son nefesini ana kadar, doğduğu evde ve koruma altında yaşamıştı. Annesinin ona gitmeden önce evlat sevgisi dolu kalbiyle yaptığı büyü öyle güçlüydü ki, birkaç uyduruk takıdan ve birazcık altından ibaret o büyük 'hazine', ait olduğu kanı taşıyana gidene kadar ölmesini geri döneceğini ve çocuğuna kavuşup, o büyüyü de gömdüğü yerden çıkaracağını düşünmüş olmalıydı. Zavallı kadın çocuğuna hiç kavuşamadı. Ama buna rağmen onu bir şekilde korumayı geceden sonra evdeki olayların sebebini de anladık... Neden o büyülerin bana çok kolay tesir ettiğini, neden evin sürekli sanki kendi başına canlı bir varlıkmış gibi eşyaların yerini değiştirdiğini, vesaire vesaire... Zira bu ev, çok büyük bir büyüye yuva olmuş, yoğun enerjiler barındırıyordu. Ama düşününce, bir annenin yavrusunu koruması için, tüm çektiklerimize değerdi açıkçası. Zaten bir daha o evde tek bir huzursuzluk olmadı. Latife Teyze hala orada tek başına yaşamaya devam ediyor Umarım annene kavuşmuşsundur, Ayşe Teyze... Sıcak Fırsatlarda Tıklananlar Editörün Seçtiği Fırsatlar Daha Fazla Bu Konudaki Kullanıcılar Daha Az 2 Misafir - 2 Masaüstü 5 sn 56Cevap 3Favori Daha Fazlaİstatistik Konu İstatistikleri Son Yorum 7 yıl Cevaplayan Üyeler 40 Konu Sahibinin Yazdıkları 4 Ortalama Mesaj Aralığı 2 saat 18 dakika Son 1 Saatteki Mesajlar 1 Haberdar Edildiklerim Alıntılar 5 Favoriye Eklediklerim 3 Konuya En Çok Yazanlar janjarre 6 mesaj Daimon88 5 mesaj Tastarakay 4 mesaj Elektrikeb 4 mesaj 3 mesaj Konuya Yazanların Platform Dağılımı Masaüstü 27 mesaj Mobil 13 mesaj Tablet 4 mesaj 1 mesaj Mini 3 mesaj Konuya Özel Daha önce de olmuştu,bir şekilde kurtulmuştum. Önceki belirtilerden daha şiddetlisini göre AMMAR cini olma olasılığı 1 aydır belirtileri mevsim değişikliği yüzünden zannediyordum ama olmadığına kurtulurum biliyorum ama kurtulmak için yapmam gerekenleri yapmakta zorlanıyorum. Nereden biliyorsun diye soran olacak,belirtileri hep 1 ay için En önemli belirtileri -Kuran sesine ,Allah kelimesine,Kabe ve Camii görüntülerie dayanamıyorum,inanılmaz boyutta sıkıntı geliyor bunları duyup görünce. -Besmeleyi zor çekiyorum,bazen dilim dolanıyor çekemiyorum. Diğer sosyal yaşam belirtileri Sebepsiz baş ağrıları çekiyorum Vücutta uyuşmalar oluyor, normal uyuşma değil Vücudun çeşitli yerlerinde ağrılar diş,baş,ayak bileği,el bileği,orta kol kasları vs vs Gözetleniyormuş hissini her yerde yaşıyorumBanyoda,koridorda,sokakta Devamlı huzursuzluk, daralma,can sıkıntısı,her şeyden sıkılma hali Her yerde bir takım şekiller veya renkler görme nadir de olsa oluyor Sürekli arkadan itiliyormuş hissine kapılıyorum bu sebeple yolda yürürken normal yürüme hızı değil koşarcasına yürüyorum,kontrol edilmesi çok zor bir durum. Yalnız kalma isteğini devamlı yaşıyorum,odama biri geldiğinde bunalıyorum,gitmesi için içten içe yalvarıyorum nolur gitsin,off niye geldi ki, gibi Halsizlik, iş yapmama isteği,işten çabucak sıkılma,kaytarma Geceleri korkmak veya hemen her gece başıma geliyor. Gelişme olursa aşağıya editlerim.. cevap yazan musallat durumu var bu konuda estanbul forum a bak gerekirse orda konu aç zor Allah yardım etsin. Keşke benim gibi ateiste de musallat olsa. Kaç yaşıma geldim bir atraksiyon yaşayamadım Bence bi psikologa Kuran sesini sevmiyo ben arapçanın çok itici olduğunu düşünüyorum,bu yüzden bana kuran,dua,ezan okunması rahatsızlık sende de benzer bişey vardır veya depresyona bilmiyorum ama ergenlikteysen de bu tür şeyler olabilir Çare Sam Dean . Şaka bir yana takma böyle şeyleri zihnin seninle oyun oynuyodur. Kendine bi eğlence veya odaklanacak birşeyler bul bak nasıl kayboluyo kafan başka şeylerle meşgul olsun. Namaz kılıyor musun ?Namaz,namaz,namaz...Anlatabilmişimdir umarım...Hiç olmassa farzlarını kıl borçtan kurtul eğer kılmıyorsan... quoteOrijinalden alıntı Cinéma Bence bi psikologa Kuran sesini sevmiyo ben arapçanın çok itici olduğunu düşünüyorum,bu yüzden bana kuran,dua,ezan okunması rahatsızlık sende de benzer bişey vardır veya depresyona bilmiyorum ama ergenlikteysen de bu tür şeyler olabilir Cevaplar için olasılığı düşünmem gerek. Depresyonun bir kaç çeşidini yaşadığın için depresyon olmadığına eminim,mevsim değişimi de değil. Ben her şeyin psikolojik olduğuna inanan bir kişiyim,hastalıklar da buna dahil istisnalar hariç,her şey beyinde bitiyor, ama bu durum çok farklı,ya ciddi derecede ilerlemekte olan bir psikolojik hastalığa doğru gidiyorum bunu kendi başıma çözemiyorum ya da gerçekten dışarıdan bir müdahale söz konusu cinB -Profil açık Aslında dindar bir insanım ama son zamanlarda bozdum kendimi en ufak dini söylemlere görsellere gelemiyorum artık,bıtkınlıktan dolayı da olabilir. Yorumlardaki fikirler doğrultusunda kendimi izlemeye alacağım bakalım ne psikoloğa giderim. Agnostigim. Benim de basima gelmedi. Sadece inananlarin bu tarz seyler yasamasi sizce ne kadar inandirici ? ulan ateistler,İnanmamak demek başkalarının inancıyla alay etmek değil,üstüruplu olun artık yeter etti her konuda her konuda...Adam bişey soruyo size ateizminizi anlatın yazma konuya. Millet kafayı yemiş arkadaş yorumlara bak rahat rahat yazıyorlar birde utanmadan. Sonra da Ateistlere niye ön yargı var. İşte bu yüzden. Rezil kepaze övünüyor buraya gelip yaptığın iğrenç hakareti ifşa ediyor gelip de putperesetlerin inandığına inanmayız ama gidip onları rahatsız edecek harekette bu kadarsınız adam!Yazdığın iğrenç yazıyı inancına biraz olsun saygı gösterin artık. Hocam akşam yatmadan önce aşağıda resmini attığım şeyi zemzeme bandırıp yiyin. bendede cevşeni takmadığımda aynıları oluyor,sağ elle yemek yememişsen bu semptomlar ortaya çıkıyor bazen Nerde oturuyorsun?Hangi şehir? Niye bu yazdığın bana bu kadar komik geliyo acaba ? Neyden korkuyosun takma gitsin işte hocam bunlara göre sana cin musallat olduysa sanırım bana direk şeytan musallat olmuş Cinmiş yav he bi Nietzsche oku düzelir. quoteOrijinalden alıntı Mises Keşke benim gibi ateiste de musallat olsa. Kaç yaşıma geldim bir atraksiyon yaşayamadım Sen onların doğru yola erişmelerine aşırı istek göstersen de şüphesiz Allah saptırdığı kimseyi doğru yola iletmez. Onların yardımcıları da yoktur. NAHL/37 Sayfaya Git Sayfa Soru Hocam selamün aleyküm. Uykudayken ara ara 3 harfliler basıyor beni. Ben anlıyorum 3 harfliler olduğunu. Bismillahirrahmanirrahim diyorum sonra üzerimden kendimi biraz zorluyorum atıyorum. Acaba ne yapmalıyım?Cinler, en çok ibadeti zayıf, günahlardan sakınmayan ve kötü arkadaşlarla beraber olan insanlara musallat olur. Sana musallat olan o cinlerin seni terketmesini istiyorsan; Sende görmekten hoşlandıkları adetin olan günahları artık işlememen gerekiyor. O günahlarının ne olduğunu sen çok iyi biliyorsun... Bu tıpkı, uyuşturucu kullanmayı terkettiğin için seni uyuşturucuya alıştıran arkadaşının, menfaatine uymadığından sebep seninle dostluğunu kesmesi gibi. Ya da sohbete ve namaza başladığın için senle selamı kesen o serseri arkadaşlarından olduğu gibi bir kurtuluş... Cinlerin sevdiği günahları işleme, senden sıkılır ve seni terkedip giderler... Cinler konusunda İmam Fahreddin-i Razi'den bir alıntı yapayım "Kuş, insandan kaçtığı için, insan da cinden kaçtığı için, bu ikisi insanla birlikte bulunmaz. Çünkü insan, cinlerin bulunduğu yerlerden korkar. Halbuki cinler, devamlı olarak insan avlama arzusundadırlar. İnsan da, kuşları avlama peşindedirler. Böylece Allah Teâlâ kuşu, Davûd kaçmayacak, tam aksine onunla ünsiyetleşecek ve onu arayacak bir hale; Süleyman da, cinlerden kaçmayacak ve tam aksine cinleri emrine almak ve kendisine hizmet edecek bir hale ve duruma sokmuştur. Burada şöyle bir incelik bulunmaktadır İnsanoğlunun cinlerden korkması ve kaçınması gerekir. Onun cinlerle bir arada bulunması kötü neticeler doğurur. İşte bundan dolayı Cenâb-ı Hak, kullarına; "Rabbim, şeytanların dürtmelerinden sana sığınırım. Ve onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım." demelerini emretmiştir." Mü'minun 97-98 Fahreddin-i Razi - Tefsir-ül Kebir - Sebe 12. ayet tefsiri Konu hakkında, İmam Gazali'nin tavsiyesi de şu duadır "Şeytan, safi olmayan bir ateştir; büyük bir şekilde küfür zulmetleriyle karışmıştır. Bazan senin önünde uzun boylu, heybetli bir zenci şeklini alır; sanki senin kalbine girmeye çalışan biri görünümdedir. Eğer ondan kurtulmak istiyorsan; kalbinin içinde "Ey darda kalıp yardım isteyenlere yardım eden Allah'ım! Bize yardım et!" diye söyle; o senden kaçar." İmam Gazali - Hak Yolunun Esasları Cin tasallutuna uğrayan kişi 1. Yemekleri abdestli yemeye gayret edecek ve mümkün olduğunca abdestli gezecek, abdestli yatacak. 2. Sabah kalkınca, Ayetel Kürsi, Felak, Nas okuyup ellerine üfleyecek ve üzerine meshedecek. 3. Akşam yatarken de aynı işlemi yapıp meshedecek. Kendisi yapamıyorsa, eşi yapabilir 4. Yatağının başına şu duaların arapçasını asacak. Ayet-el Kürsi, İhlas, Felak, Nas 5. Akrabasından salih bir kişiden, üzerine Kur'an okunmuş su isteyecek. Bakara suresi Yarısını içecek, kalan yarısıyla gusledecek. 6. Her gün 1000 kez "Allah" ismini zikredecek. 7. Her gün 100 kere Allah'ın "yâ Hâfız" ismini zikredecek. Ey koruyan 8. 5 vakit namaz kılmıyorsa, her gün en az 1 vakit namaz kılacak. Bir vakti belirlemeli ve her gün o vakti kılmayı alışkanlık edinmelidir. Diğer dört vakti ona Allah kıldıracaktır. 9. Ayakta bevl etmeyecek, ayakta yemeyecek, yatakta yemeyecek, sol elle ve besmelesiz hiçbir şey yemeyecek. Banyoda yıkanırken asla bevletmeyecek! İşemeyecek 10. Anne ve babasından helallik isteyecek. Eğer onlara herhangi bir beddua ettiyse tövbe edecek ve helallik verecek. 11. Geçmişte adadığı bir adağı varsa muhakkak yerine getirecek ve borçlu kalmayacak. Cin musallatının bir kısmı da, verilen adakların tutulmamasından kaynaklanır. 12. Her sabah 70 bin meleğin korumasını isteyecek. İlgili Video Yardım ve şifa ancak Allah'tandır... Not Bu reçete 30 gün boyunca yapılmalıdır. Bu maddeler aynı zamanda, ruhsal bunalıma giren, şiddetli vesvese alan ve panik atak hastalığına yakalanan manevi hastalar için de bir reçete mesabesindedir. İfrit ve Cin nedir, musallatı nasıl olur, nasıl anlaşılır, korunmak için yapılması gerekenler nelerdir? İfrit ve cinler hakkında ayrıntılı bilgilere yazımızdan bakabilirsiniz. İfrit ve Cin Nedir?Cin Musallatı Nasıl Olur?Cinler İnsana Nasıl Musallat Olur?Cin Musallatı Nasıl Anlaşılır?Cin Musallatından Nasıl Korunmalı?Cinden Korunmak İçin Yapılması GerekenlerCin Musallatından Kurtulmak İçin Okunacak Dua ve Sureler İfrit ve cin musallatı vakaları, günümüzde manevi ilimler ve alemler hakkında detaylı bilgilere sahip olmak isteyenlerin yanında, bu tür olayların başına geldiğinden şüphelenen kişiler tarafından da yakından incelenmektedir. Kendilerinde ya da çevresindeki sevdiklerinde ifrit ya da cin musallatı olduğundan şüphelenen kişilerin birtakım belirtilere dikkat etmesinde fayda bulunmaktadır. Ancak bu belirtilerin mevcut durumda olması, o kişinin gerçekten cin musallatı altında olduğunu kesin olarak kanıtlamaz. Kesin sonuçlara ulaşmak için ifrit ve cin musallatı nasıl olur, nasıl anlaşılır sorusunun yanıtlarını verdiğimiz yazımızı okuyabilirsiniz. İslam dinine inanan dini bütün Müslümanlar, aynı zamanda insanlar dışındaki farklı alemlerde yaşayan varlıklar hakkında da bilgi sahibi olup bunların varlığını kabul etmiş kişilerdir. Bilindiği üzere Asr-ı saadette cinler, insanlar ile birlikte dünya üzerinde yaşayan varlıklardır. Bu sebeple geçmişte yaşanmış olaylardan edinilen tecrübelerin ışığında, cin ve ifrit musallatı hakkında hayati öneme sahip olan bilgilerin öğrenilmesi insanların manevi yönden rahat bir yaşam sürmeleri konusunda faydalı olmaktadır. Karı koca arasını yapmak için muhabbet büyüsü yazımızı da okuyabilirsiniz. İfrit ve Cin Nedir? İlk olarak cin nedir sorusunun yanıtı ile başlamak faydalı olacaktır. Cinler insanlar yaratılmadan önce dünya üzerinde hakimiyetini sürdüren varlıklardır. İslami kaynaklarda da insanların mevcut konumunu ve cüzi iradelerini iyi bilmeleri için sık sık hatırlatılan cinlerin yaşamı, insanlardan önce dünya üzerinde devam etmekteydi. Mantık, muhakeme ve akıllarını kullanma konusunda izandan uzak olan cin kabileleri, birbirleri arasında vahşi savaşlara ve bozgunlara öncülük edince düzenin değişmesi için yeryüzüne insanlar gönderildi. Yeryüzünde fitne ve fesatçılık yaparak sonu gelmez savaşlara neden olan cinler kendilerinden sonra gelen insanlara karşı da çekememezlik yaşadılar. Cinlerin kabilesi ve yaşamları üzerine halife olarak insanlar gönderildi. Kafir cinler insanlara rahatsızlık vermeyi kendilerine amaç ve en büyük hedef haline getirdiler. Bu yüzden ifrit ve cinler günümüzde çeşitli yollardan insanlara musallat olup onların hem ruhsal hem de fiziksel sağlıklarını olumsuz etkileyip onların manevi yönden aciz duruma düşmelerinden güç almaktadırlar. Cin Musallatı Nasıl Olur? Cin musallatı günümüzde insanların en çok korktuğu ve çekince duyduğu vakalardan biridir. Geçmiş dönemde çok daha fazla görülen cin musallatı vakaları, günümüzde özellikle Anadolu kırsalında hala yaşamın bir parçası olarak görülmektedir. Asr-ı saadette cinler insanlara maddi olarak da saldırı yaparak onların vücutlarına zarar verebiliyordu. İnsanlar hem fiziksel hem de manevi acılar çekerek ıstırap içinde kalabiliyordu. Hz. Ali, Celcelutiye’de kendine hüddam olan ifritler vasıtasıyla, namaz kılarken kafir cinlerin veya düşmanlarının taarruzundan korunuyordu. Veya Hz. Peygamber asm, beyt-ül mal’dan hırsızlık yapan bir cini direğe bağlıyordu. Ancak cinler günümüzde insanların karşısına bu şekilde fiziki olarak çıkmayıp daha çok manevi alemler üzerinden olumsuz etkilerini sürdürüyorlar. Cinler İnsana Nasıl Musallat Olur? Günümüzde insanların en çok korktuğu konular arasında yer alan cin ve ifritlerin musallat vakaları, insanlar üzerinde bazı istenmeyen olumsuzlukların görülmesine neden olmaktadır. Öncelikle cinler genellikle tek başına kalan, duygusal yönden kimseye bağlanamamış kişilerin, manevi dünyasında uygun açıklar bulunan insanları korkutarak onlara musallat olurlar. Dolayısıyla cin ve ifritlerin istedikleri her insana musallat olmaları mümkün değildir. Cinler bu tür manevi yönden zayıf kişileri etkisi altına alarak onlara ürperti, vesvese, korku, telaş, panik ve sinirlilik gibi hisler verirler. Cinler musallat oldukları insanın bu duyguların tesirinde kalıp kendini aciz hissetmesini sağlamaktan çok büyük keyif ve güç alırlar. İnsana musallat olan cinler, insanları korkutmayı, vesvese ve şüpheye düşürmeyi severler. Cinler ve ifritler, manevi yönden etki altına aldıkları kişileri, korkutarak onları aciz ve çaresiz bırakırlar. İnsan cinlerin musallatı yüzünden kendini çaresiz hissettiğinde daha çok sefahat ve kötü alışkanlıklara yönelerek cinlerin istedikleri gibi hareket etmeye başlarlar. Zina, kumar, içki gibi alışkanlıkların yanı sıra ibadetleri terk etmek ve salih kullardan olmayı reddetmek cinlerin insanları sevk ettiği kötü yollar arasında yer almaktadır. Cin Musallatı Nasıl Anlaşılır? Cin musallatını anlamak için birtakım belirtilere dikkat edilmesi elzemdir. Cin musallatı belirtileri, arasında en sık karşılaşılan vakalar şunlardır İbadetlerden uzaklaşmak ve tiksinmek, İnsana fiziksel ve manevi yönden zarar veren kötü alışkanlıklara müptela olmak, Beden ve ruhsal temizliğe dikkat etmemek, Sürekli intihar duygusu ve düşüncelerine kapılmak, Korku, endişe, pişmanlık, sinirlilik, aciz hissetme gibi duyguların esiri olmak, Bazı durumlarda iyi insanlardan uzaklaşmak. Cinlerin musallat olduğu insanlar genellikle belirli manevi seviyede olan kişilerdir. Sürekli cinlerin kendisine zarar vereceğini düşünen ve tek başına kaldığı zaman cinleri düşünerek korkan insanların yanı sıra manevi yönden bünyesinde gedikler bulunan kişiler cinlerin hedefi altındadır. Çünkü bu kişilerin mevcut durumda içinde taşıdığı bu hisler, manevi yönden bu kişiyi cinlerin saldırılarına karşı savunmasız ve güçsüz bir hale getirmektedir. Sirkeli su ile yıkanmak nazara iyi gelir mi? İnceleyebilirsiniz. Cin Musallatından Nasıl Korunmalı? Bir kişiye musallat olan cinin zararsız hale getirilmesi pek tabii mümkündür. Cin sahiplenmesi belirtileri görülen kimsenin iyi niyetli, ihlaslı ve manevi alemler üzerinde kudretli bir yeteneğe sahip medyum hocalardan yardım alarak kurtulabilmesi mümkündür. Cin musallatına yönelik uygulanan vefk, muska ve dua uygulamaları gibi manevi çalışmaların neticesinde Allah’ın izni ile musallat altında olan insanlar şifa bulabilir. Ancak dini ilim konusunda yüksek bilgi sahibi olmak bu tür uygulamalar için başlı başına yeterli değildir. Bu tür uygulamaları icra eden hoca ve alimlerin bazı medyumluk kabiliyetlerine sahip olması gerekmektedir. Cinden Korunmak İçin Yapılması Gerekenler İnsanlar, Allah’ın izni olmadan hiç bir şeyin kendisine zarar veremeyeceğini bilmeli ve dua okuyarak Allah’a tevekkül etmelidir. İnsanın cinlerin ve ifritlerin musallatından, şerlerinden sakınmak için okuduğu dualar ve Alalh’a olan tevekkülü o kişiyi cinlerin zararlarından koruyacaktır. Kur’an-ı Kerim ayetlerinde bu konu ile ilgili şu ayetler bulunmaktadır “Ne zaman şeytandan bir kötü düşünce seni dürtüklerse Allah’a sığın. Çünkü O işitendir, bilendir.” A’raf, 7/200 “Ve de ki Rabbim şeytanların dürtüklemelerinden sana sığınırım ve onların yanımda bulunmalarından sana sığınırım.” Müminun, 23/97-98 Bir hadis ayette buyrulan şudur Peygamber Efendimiz mescide girdiğinde “Euzu billahil azimi ve bi vechihil kerimi ve suldanihil kadimi mineşşeydanirracimi” duasını okur ve şöyle buyururlardı. “Bu duayı okuyan için şeytan der ki, O kimse günün diğer vakitlerinde de benim şerrimden muhafaza edilir.’ ” Ebu Davud, Salat, 446 Cin Musallatından Kurtulmak İçin Okunacak Dua ve Sureler Cin musallatından kurtulmak için okunacak sureler, şu şekilde belirtilmiştir Bakara Suresi’ni okumak “Bakara sûresinin sonunda iki ayet vardır ki, kim onları bir gece okursa, bunlar ona kâfi gelirler. Kötülük ve şerri def ederler.” Buhari,Fezailü’l-Kur’an,10,17 “Sûre-i Bakara’da Kur’an’ın baştacı, efendisi vardır. Hangi evde okunursa şeytan o evden çıkar, o da Ayet-el Kürsi’dir. İhlas, Felak ve Nas Suresi’ni okumak “Her akşam ve sabah üçer defa “Kulhüvallahü ehad” sûresiyle Nâs ve Felâk sûrelerini oku, seni her türlü tehlike ve zarardan korumaya yeterli olur.” 1. şeytan musallatı lanetlemeye kapı açacak büyük günahlar büyücülük, falcılık,dince kutsal sayılanlara küfretmek vs.şeytan musallatının en büyük nedenidir. 2. ifrit musallatı öldürme amaçlı yapılan büyüler, büyük günahları işlemek, tevbe etmemek, haramı helal kabul etmek gibi nedenler ifrit diye adlandırılan ve şeytani cinlere liderlik yapan bir güruhun musallatına neden olmaktadır. 3.cin musallatımendelcin çağırmak,büyüye maruz kalmak,fal baktırmak, gusül eksikliği,aşırı nefse düşkün ve ruhen ve bedenen pis yaşamak,dikkatsizlik gibi yine sitemizde anlatıldığı üzere birçok cin musallatı nedeni vardır. 4.habis ruh baskısı; soydan ve kandan gelen ve insanlar iledoğup dünyaya gelen enerjiler. Negatif enerjilere maruz kaldığınız nasıl anlaşılır rahatsız olan insanların halisinasyon mu gördükleri, bir şizofren mi oldukları, psikolejik rahatsız veya beyin hücrelerinde tıbbi rahatsızlık mı olduğunun veya konumuz olan bir cin musallatı mı olduğunun tesbitinin mutlaka yapılması gerekmektedir. Cinlerin musallat oldukları her kişideki tesiri farklıdır. Nasıl ki bir beyin tümörü herkeste aynı etkileri göstermez. Kişinin vücudunun diğer bölgelerinin sağlamlığına, psikolojik ruh durumuna bağlı olarak kiminde daha az etki gösterdiği gibi cin musallatları da hem kendileri her biri farklı karakterde olduklarından hem de musallat oldukları insanların her biri farklı karakterde olduğundan etkiler değişebilir. Kısacası bu durum musallat olan cine ve musallat olunan insan yapısına göre değişmektedir. Ancak musallatı olan her kişide bir kısım ortak noktalar da vardır. Güçsüz cinlerin etkileri genellikle panik atak hastalarının etkileri gibidir bu nedenle esasen cin musallatı olmayıp psikolojik rahatsızlıkları olan kişiler de üzerimde cin var diye düşünebilmektedir. Cinler’de tıpkı insanlar gibidir, kimi çok güçlüdür kimi padişahtır kimi güçsüzdür kimi serseridir, kimi iyidir kimi kötüdür kimi ciddidir olgundur kimi şımarıktır kimi müslümandır kimi hristiyandır ateisttir vesair… Güçsüz musallatlar üstelikte sadece bir tane ise çok büyük sıkıntılar vermez ve cin’in erkeğine cin dişisine peri denir. Güçlü Musallatlar genellikle şu tür etki ederler; Kişiye bir insanın yapabileceği her şeyi yapabilirler. Bunun hasta kişiye cinnet geçirterek kendini yahut başkalarını öldürtmeye kadar gidebilmesi de mümkündür. Genellikle açık açık kişiye görünürler ve işin beşinci boyutu geçmiş madde boyutunda etkiler başlamıştır. Misâlen kişi gece yatağından kalkıp sokağa baktığında kendisine bakan bir hayvan yahut bir insan görebilir. Evin içinde kedi görebilir yahut direkt olarak cinleri olduğu gibi görebilir. Açık açık kendisiyle konuşabilirler, korkutabilirler. Evin ışıklarını yakıp söndürebilirler, elektrikleri söndürebilirler. Nesneler yerinden hareket edebilir. Bazı kimseler cinlerin insanlara dokunamayacağını zanneder halbuki hamile kadının karnındaki çocuğu boğarak öldüren, düşük yaptıran cinlerle dahi karşılaşmaktayız. Cinlerin kişiye fiziki olarak direkt zarar vermedikleri genel olarak doğrudur ancak bunun nedeni yapamadıklarından değildir. Misâlen kişiyi öyle baskı altına alırlar ki kişi bu baskılara dayanamayıp kendini intihar edebilir yahut gidip çocuğunu/kocasını/karısını/ yahut filanca tanıdığını öldürebilir. Bunu yapar ve bunu yaptığını musallatlar gitmeden anlamaz bile. Padişah cinler; Cinlerin padişahı olan bu gruptaki cinler, cinler aleminde çok çok azdır ve güçlerini anlatmaya gerek dahi yoktur. Padişah cinler insanlara musallat olmazlar çünkü kendi alemindeki cinlerle pek muhattap olmadıkları gibi insanlarla da muhatap olmazlar. Ancak milyarda bir ihtimalde olsa böyle bir cin kişiye musallat olsa bu iş bir kaç gün geçmeden hatta genellikle bir kaç dakika geçmeden kişiyi kabire sokup Allah rahmet etsin dedirtir. Böyle bir musallatı olan kişi kime giderse gitsin padişah cini yakabilecek güçte ve cesarette yardımcıları olan bir insan bulması çok zordur. Tüm dünyada padişah cin yakabilecek seviyede insan sayısı iki elin değil bir elin parmaklarını geçmez. Onlar da Allah’ın koruması altında olduklarından bunu yapabilirler. Çünkü padişah cini yakan bir uzmana cin ordusu topluca musallat olur. Bu kişinin çoluğunu çocuğunu kendini akrabasını sağ bırakmazlar. Bunlar genel belirtilerdir. Güçlü cin musallatlarında belirtilere pek ihtiyaç olmadan kişi zaten anlayabilir fakat güçsüz cin musallatlarında her ne kadar belirtiler uysa dahi musallatın olup olmadığını ancak uzman baktıktan sonra kesin teşhisle anlayabilirsiniz. Cinler genellikle kimlere musallat olurlar? Cinler herkese musallat olabilirler ancak genellikle zayıf karakterli güçsüz kimseler onların daha çok ilgi alanındadır. Çünkü bu tür kimseler onlardan daha fazla etkilenirler. Ayrıca manevi koruması olmayan, namaz kılmayan kimselere de daha kolay etki ederler. Bazen duyarsınız bir kısım cahil kimseler cesur olduklarını zannetikleri için cahil cesareti ile “Hani nerede cinler gelsinler bana musallat olsunlar” gibi sözler edebilmektedir. Cinler böyle dendi diye kişinin peşine takılacak değillerdir çünkü bu iş oyuncak değildir fakat bu kimse eğer iddiasında ciddi ise böyle kuru laflarla değil de vereceğimiz bir kaç tavsiyeyi uygularlar ise daha o an gelirler mi gelmezler mi kendi gözleriyle görüp dünyasını şaşırabilir.

sana musallat olan cinden kurtulabilecek misin